Bir sahil kasabasına çeksek arabamızı. Şansımız yaver gitse,
tahta bir ev bulsak ilk uğradığımız yerde. Etraf sakin olsa, sanki ıssız adaya
düşmüşüz gibi. Kapısının önündeki amcaya. ‘10 günlüğüne kiralıyoruz’ desen
ve sesinin yankısı iliklerimde hissedilse. Ne huzur ama. 10 gün sen,ben,bi
sahil,biraz müzik,biraz şarap. Nefes alsam derin derin. ‘Meğer ne çok ihtiyacım
varmış buna’ desem. Telefonumu alsam elime. ‘Üff, bizimkiler kavga etmiş yine’
diye söylensem. ‘Düzeltmek lazım aralarını’ Telefonu yavaşça alsan elimden.
Sanki o anı bozmaktan korkar gibi bir sessizlikle fısıldasan, ‘10 gün
boyunca sadece biz varız, duydun mu?’ Gözlerimi elindeki telefonumdan ayırıp
gözlerinin içine baksam; ‘Sadece biz’ diye yinelesen. Belimi sımsıkı sarıp
kendine çeksen. Sahiplenir gibi. ‘Senin dudaklarına böyle yakınken başka bir
şey düşünemem zaten, kuşkun olmasın’ desem gülümseyerek. Yüzündeki ifadeyi hiç
bozmadan kucaklayıp yukarı çıkarsan beni. Çok ciddi bir iş yapıyormuşçasına. O
aşina olduğum ciddiyetin sevimlilğine kapılsam yine. Sıksam yanaklarını. Yine
de gülmesen sen. Bu ifadeni ne çok sevdiğimi bilsen. Gıcırdayan tahta parkeli
bu evi bizimmiş gibi benimsesek. O yatakta bizimmiş gibi uyusan. Yolun
yorgunluğundan uyuyakalmandaki o masumluğu sevsem. Sonra göğsündeki ‘benim
yerim’ dediğim o çukura soksam başımı. Kokun. Her şeyi unuttursa bi anda..
Benim olduğunu bir kez daha iliklerimde hissetsem. Ve ‘Seninim’ desem usulca.
Uyusan bile duymuşsun gibi mutlu olsam. Gözlerimi kapatıp derin bi nefes alsam
‘Şükürler olsun’ desem minnetle. ‘Şükürler olsun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder