27 Haziran 2014 Cuma

MERDİVEN (AHMET HAŞİM)

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

5 Haziran 2014 Perşembe

MUM ALEVİ İLE OYNAYAN KEDİNİN ÖYKÜSÜ (ÖZDEMİR ASAF)

Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.
O evde bir kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.

Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.

Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukcasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı...
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bir ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.

Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.

Bir mumun yanmasından
Ve bir kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasında
Göz-göze susan
İki insan.

Mum yandı bitti
Kedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.

O iki insandan, sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.

Nerede bir mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.

Sadece Gidiyorum

Kötüyüm.
Bu duruma geldiğimiz için kötüyüm.
Taviz verdiğim için,
Kendimden ödün verdiğim için kötüyüm.
Kızdığım ama içten içe de hala beklediğim için kötüyüm.
Değmediği halde "Bir umut." dediğim için.
Herkese seni "Mükemmel" anlattığım için kötüyüm.
Olmadığını defalarca hissettirdiğin halde, inatla "Olacak!" dediğim için.
Bana zaman ayırmadığın için en çokta.
Arta kalan zamanlarında geldiğin için.
Ve ben bunları bildiğim halde mutlu olduğum için kötüyüm.
Kötüyüm işte, kötüyüm.
Eksilerinin, artılarından fazla olduğunu anladığımda gidemediğim için kötüyüm.
Düzelmesini beklediğim için belki de.
İçimde ki ve etrafımdaki sesleri susturduğum için kötüyüm.
Ben yerine başkasını tercih ettiğin için kötüyüm.
"Gitme!" deme sakın bana.
Kalmam beni bitirecek.
Kalmam, beni yok edecek.
Kalmam, benim kendime olan saygımı eritecek.
Gidiyorum....
Seni dinlemeden gidiyorum.
Haklı haksız düşünmeden,
Ama hakkımı helal etmeden gidiyorum.
Yansın istiyorum kalbin.
Çek benim gibi istiyorum.
Aslında acı çekmeni değil, yalnızca beni anlamanı istiyorum.
Ama sonra kıyamıyorum.
Gidiyorum işte ya, sadece gidiyorum...

25 Mayıs 2014 Pazar

Vakit Gitme İdi..

Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin nedeni aksam
yedikleri degil,uyanir uyanmaz bugun yapacaklarinin aklina gelmesiydi. Bugun
2 yildir goturmeye calistigi bir birlikteligi bitirecekti. Aslinda bunu
yapmakta gec bile kalmisti. Bitmeli dedi icinden, her gun bu tatsiz uyanis
bitmeli.' Genc adam bunlari dusunurken surati sekilden sekile giriyordu. Suratle giyinerek disari cikti. Bugune kadar hic bekletmemisti onu, simdi de bekletmemeliydi.
Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu. Genc adam gokyuzune
bakarak ic gecirdi; 'Bulutlar bizim yasayacaklarimizi biliyor. onlar bile
agliyor halimize...'

BULUSMA VAKTI...

Artik Kadikoy iskelesindeydi. Birkac dakikalik beklemeden sonra karsidan
kiz arkadasinin geldigini gordu.Simdi midesindeki agri daha da artmisti.
Besiktas'a gectiler. Yolculuk sirasinda hic konusmadilar.

Genc kiz,sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti.Nereden Bilecekti
bugun ayrilik canlarinin calacagini... Besiktas'a geldiklerinde bir cafede
oturdular. Genc kiz anlamisti sevgilisinin kendisine bir sey soylemek
istedigini. 'Bana birsey mi soylemek istiyorsun' diye sordu. Genc adam,
gozlerini kacirarak 'Evet' dedi. Genc kiz heyecanlanmisti, biraz da sinirlenerek 'Soylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genc adam icini cektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gidecegiz?' diye sordu. Genc , 'Bunu sorma geregini niye duydun?' diye yanit verdi. Genc adam soze basladi... ''Birkac ay once aksam 23:00 civarinda sana telefon acip senin icin yazdigim siiri okumak istemistim. Sen bana 'Sirasi mi simdi canim yaa, isin gucun yok mu?' demistin. Biliyormusun o an nakavt olan bir boksor gibi hissettim kendimi. Ozur dileyip telefonu kapatmistim. Daha sonra da bu siiri benden hic istememistin.

Gecenlerde hasta olup yataklara dustugumde arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meralin 'Sen sanslisin, sevgilin sana bakar'sozune 'Isim yok da sana mi bakacagim, annen baksin' demistin.
Hatirladin mi?''
DUYGUSALLIGI SEVMEM...

Genc kiz, 'Biliyorsun ben duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi
gorundugumu de kimse soyleyemez' diye yanitladi. Genc adam guldu, 'Evet
canim haklisin. Zaten olmak istesen de bu kalbi tasidigin surece hasta bakici, hemsire falan olamazsin.' Genc adam devam etti...
'Bana simdiye kadar kac kere sabahin erken saatlerinde guzel sozcuklerden
olusan bir mesaj cektin? Hic... Hatta gunun hicbir saatinde cekmedin.

Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanlari da mutlu etmeyi
sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden cok insanlari mutlu
etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah, her aksam, her gece yani
seni andigim her saat tatli bir mesajim vardi senin icin biliyormusun?
Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.' Genc kiz anlamisti, 'Yani ne istiyorsun
benden sair olmami mi?' Genc adam tekrar gulumsedi icinden. Dun gece verdigi
ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu dusundu. 'Hayir' dedi, 'Sair
olmani istemiyorum. Olamazsin da... BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrilirsak ikimiz için de en hayirlisi olacak.' genc kiz sasirmisti, 'Neden ama? Ben seni
seviyorum. Senin de beni sevdigini saniyordum.' Genc adam ic cekerek 'Hayir
canim, sen beni sevdigini saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi baska seyler
konusuyor olurduk' dedi. Genc kizin gozleri yasarmisti. Genc adam cebinden
cikarttigi mendili uzatti, genc kiz gozyaslarini silerek 'Sen bilirsin,
umarim beni bir baskasi icin birakmiyorsundur...' dedi. Genc adam 'Nasil
boyle birsey dusunursun, senden baska kimse olmadi ve uzun zaman da
olacagini sanmiyorum' yanitini verdi. Genc adam ve genc kiz iki sevgili
olarak oturduklari masada Artik iki yabanciydilar. Birkac dakika sessizce
oturduktan sonra Genc kiz, 'Kalkalim istersen' dedi. Genc adam 'Ben biraz
daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin' diye yanitladi.
Genc kiz 'Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim' diyerek elini uzatti. Genc
kizin sesi ve eli titriyordu. Genc adam, 'Istersen arkadas kalabiliriz' dedi
ve birbirlerine son kez sarildilar. 'BEN DOGRU YAPTIM..." Genc adam dogru
yaptigina inaniyordu. Eve dondugunde yurumekten bitap Bir haldeydi. Odasina
girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkip ise gidecekti, uyumaliydi.
Birkac saat sonra uykuya dalmayi basardi. Sabah 7'de saatin ziliyle uyandi.
Evden cikacagi zaman cep telefonuna bakti, mesaj ve 10 cevapsiz arama vardi.
Yorgun oldugu icin Duymamisti telefonun sesini. Aramalar ve mesaj
sevgilisindendi. Heyecanla mesaji acti, sunlar yaziyordu:

''SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM, HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA, BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM, SANA YEMIN GUZEL GOZLUM, BIR TEK SENI SEVDIM, VE SENI SEVEREK OLECEGIM, ELVEDA BIRTANEM... ''

Genc adam sasirmisti. Onu tanidigi gunden beri ilk defa siir aliyordu ve
ustelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu aradi, telefonu Yabanci bir
ses acti. Genc adam ''Nalan'la gorusebilir miyim?''Dedi. Ama karsisindaki
agliyordu, hickira hickira hemde... 'Ben onun annesiyim yavrum, kizim bu
sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayip durdu. Sabah
odasinin isigini sonmemis gorunce girdim.
Yavrum kendini asmisti....' YIGILIP KALDI... Genc adam beyninden vurulmusa dondu. Bir gun onceki mide agrisinin Iki katini cekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip kaldi...

Birkac ay sonra iki doktor konusuyordu hastanede. Doktarlardan biri digerine karsidaki hastanin durumunu soruyordu. Doktor yanit verdi... 'Haaa o mu? Uc ay once getirdiler. Kendisi yuzunden bir kiz intihar etmis. O gunden sonra cep
telefonunu elinden hic birakmamis. Devamli bir seyler yazip birine yolluyor. Gecenlerde merak ettim. O uyurken gonderdigi numarayi aradim. Numara 3 ay once iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var. Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladigim Kadariyla siiri yazan cok duygusal biriymiş...


 "CEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE
 DUSUNDUGUNDEN O KADAR EMIN OLMAYIN,
 BAZEN BIR KALBIN, ICINDE NELER SAKLADIGINI 
OGRENDIGINIZDE HERSEY ICIN COK GEC OLABILIR..."

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Emin Değilim

Hayatında bazı anlar vardır, tekrar tekrar izlemek istediğin.
Ya da başa sarmak istediğin.
Bazen de o ana dönüp değiştirebilmek istediğin anlar olur.
Yol ne olursa olsun, amaç aynı aslında.
Hepimizin, hayatının bir döneminde mutlu olduğu ama
Aptalca bi nedenden dolayı kaybettiği anlar vardır.
Bazen, sana basit gelen sözcükler, birinin kalbini kanatabilir...
Hayallerini, umutlarını yıkabilir.
Ben, sanırım o dönemlerden birindeyim.
Hayatında fazlaca siyaha alışmış birine diğer renkler hep iddialı gelir.
Renklerden korkar haldeyim.
Sevgisiz kalmış birine yaklaşmak, korkutabilir.
Korkmuş haldeyim.
Köşeye sıkışmışlık hissi, aslında kaçsam kaçabilirim.
Ama kaçmıyorum, istiyorum ama korkuyorum.
Bisiklet sürmek nasıl bi şeydi?
Teoride hatırlıyorum, pratikte becerebilir miyim?
Hiç bilmeyen biri mi daha hızlı öğrenir?
Yoksa bilen ama unutan kişi mi daha hızlı hatırlar?
Emin değilim.
Sanırım gözlüklerimi de yanlış takmışım, hiç bi' şey göremiyorum.
Ama kokusunu alıyorum, güzel kokuyor.
Hissediyorum, içimi ısıtıyor.
Yine de korkuyorum.
Korkularımı anlatsam, dinler mi beni?
Seviyorum ama söylemeye korkuyorum desem, inanır mı?
Yanındayken kalbim deli gibi çarpıyor ama ben sadece yutkunuyorum desem?
Sarılmak istediğim anlarda, düşünerek bile utanıyorum,
O yüzden sürekli önüme bakıyorum desem?
Her şeyden önemlisi, bi kere sarılsan her şey geçer desem, sarılır mı?
Kalbim dudaklarıma söz geçiremiyor diye söyleyemiyorum.
Peki parmaklarımın ne suçu var ki O'nu yazıyorum?
Korkuyorum ama yine de söylüyorum, sanırım ben O'nu seviyorum...

Olurunaa..

Hiç olmayacak bi şeyi istedin mi?
Çabalasan bile avuçlarının boş kalacağı bi şey...
Doğru yapayım derken daha beter yanlışa battığın?
'İmkansız' diye bi şey var mı gerçekten?
Senin imkansızın ne mesela?
Herkesi birden mutlu etmek imkansızmış, ben bunu öğrendim.
Bi taraf mutlaka üzülüyormuş.
Ya da iki tarafı mutlu edeyim derken, sen darman duman oluyormuşsun.
Hayatımda ilk defa yazamayacağım bi şey yaşadım.
Ne kalbim,ne ruhum, ne bedenim, ne de kalemim...
Hepsi çaresiz kaldı...
Beynim öyle dolu ki ısınıyor gibi, patlayacak sanıyorum ama yaşıyorum.
Ya kalbim; her şeyin suçlusu da o değil midir zaten?
Bu zamana kadar hep onu dinledim.
Sonu her ne olursa olsun...
Ama bu defa dinlemiyorum, dinleyemiyorum...
Dudakla kalp arasında bi yol var.
Her gün, o yolda bir sürü duygu dolanıyor.
Ama dudaklardan dökülemediği için, kalbime geri akıyor...
'Oluruna bırak...' diyor Sıla...
Dediğini yapıyorum, 'Her neyse geçsin..." diye...
Oluruna bırakıyorum...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Tebrikler

Yok olmak istediğin anlar olur hayatında.
"Keşke yerin dibine girsem de şu anı görmesem."
Ya da "Keşke ölseydim de bu günleri görmeseydim." dediğin.
Ama tabi "görmeseydim" dediğin ne varsa görürsün,
Dakika dakika hatta saniye saniye...
Ruhun acı çeker, kurtulup gitmek ister,
Ama bedenin bilir bunu yapamayacağını,
Verilmiş sözlerinin olduğunu,
Ve yukarıdan haber gelene kadar da o sözün tutulması gerektiğini..
Bu olayın gerçekleşmesi için o kadar çok şey yaşarsın ki,
Her defasında dediğin tek şey "Yeter artık!" olur.
Ama hayat sana adeta "Yetmez!" diye haykırır her seferinde.
Hayat tanımasın istersin artık seni.
Belki, belki yüzünü görmezse anlayamaz kim olduğunu ve teğet geçer seni.
Çıkartırsın daha önce kullanmaya hiç gerek duymadığın maskelerinden birini,
Hmm.. bu maskenin adı da "umursamaz" olsun.
Bu maskeyle hayat seni artık tanıyamaz, hatta sevdiklerin bile tanımakta zorlanacak.
Yanına fazla gelmeyecekler..
Gündüzleri itina ile taktığın o maskeyi, geceleri hıçkıra hıçkıra söker atarsın yüzünden.
Aynaya bakarsın sonra, asıl bu benim dersin, işte ben buyum.
Küvete doldurursun suyu ve girersin elbiselerinle içine,
Arada bir nefesini tutup dalarsın suya.
Etraftaki tüm seslerin uğultuya dönüştüğünü fark edersin,
Nefesinin tükendiğini hissettiğin an sıçrayarak çıkarsın,
Ve şöyle dersin "Tebrikler! Saklanarak yaşanacak bir gün daha bıraktın geride..."

Adı Yok Sanı Yok Acıların

Seni seven insanları üzdüğün oluyor mu hiç?
Hem de sırf daha fazla üzülmesinler diye..
Onların yerine, O'nların haberi olmadan, yine O'nlar için kendi kendine aldığın kararlar..
"Adalet mi bu?" diye yükseliyor içimden bir ses..
Etrafındakileri mutlu edemeyeceksen, neden varsın?
Yada kendini..
Sahi en son ne zaman gözlerimin içi gülümsemişti?
Ya da en son ne zaman birilerinin gözlerinde gülücüğe sebep oldum?
En son kimden vaz geçemedim ben?
Ya da benden vaz geçemeyen birileri var mı?
Mesela saçımda değişiklik yapsam, kim fark eder?
Yeni bir elbise alsam, "Bu renk sana çok yakışmış, çok güzel görünüyorsun." diyebilir mi biri?
Dışarı çıkmak istediğimde haber vermek istesem, kimi ararım?
Ya da eve geç kalsam, beni biri merak eder mi ki?
Başım dertte olsa ve bir kişiyi arayacak olsam, bu kim olurdu?
Şikayet etsem bile, benimle uzun yolları kim yürür şimdi?
Ayakkabılarım ayağıma vurduğunda, kucağına kim alır?
En önemlisi yanında ağlayabildiğim O tek kişi kim olacak?
Ya da omzuna yaslanıp ağladığımda,
Utanacağımı bildiği için gözlerime bakmadan kim silecek göz yaşlarımı?
Geceleri deliler gibi uykumuz gelmesine rağmen,
Sırf benimle bir dakika daha fazla geçirmek için kal diyebilir mi?
Mesela dayanamayıp sızdığımda, "neden biraz daha kalmadın?" diye kızar mı bana?
Uyandığım da telefonda güzel bir "günaydın" mesajı görebilecek miyim?
En güzel cevabı atmak için dakikalarca düşünebilecek miyim mesela?
O'na kırıldığımda gizlice kapımın önüne gelip, arayıp cama çağırabilir mi beni?
Ve ben tüm kızgınlığıma rağmen gözlerine baktığım anda teslim olabilirmiyim tekrar ve tekrar?
İşte buna benzer, milyarlarca cevapsız soru sorabilirim,
Ama benim asıl aradığım, "soru" değildi ki,
Bütün bu sorulara cevap olacak "O" kişiydi..

8 Mayıs 2014 Perşembe

Sen Olsan Ne Yapardın?

Belki şimdi biri daha kavuştu sevdiğine,
Belki biri hala bekliyor O'nun aramasını,
Biri içinse her şey bitmiş,
Çıkarken kapamış aşkın kapısını usulca,
Yalnızlığın merhametine sığınarak..
Fotoğraflar, yazılan notlar çıkarılır gizlendikleri yerlerden bir bir.
Yüzleşmek zor olur ama, görmek ister mutlu olduğunu bir zamanlar.
Gözleri dolar önce,
Sonra gamzesi belirecek şekilde ufak ve masum bir gülümseme beliriverir.
İşte tam o anda duramaz yaşlar artık gözde,
Usulca intihar eder gamzelerine doğru.
Dayanamayıp dağıtır etrafı bir çırpıda,
Çünkü insan kendi dağınık olunca, etrafında düzenli hiç bir şey görmeye tahammül edemiyor.
Yorulup nefesi kesilince anlar ki,
Şimdiye kadar ki anıların ve acıların enkazı üstüne yıkılmış,
Geçmiş ve gelecek arasında sıkışır.
İki yol var bilir artık,
Ya herşeyi yakıp yıkacak, delil bırakmadan yok edecek,
Hiç bir şey olmamış gibi herkesi kandırdığını sanarak yaşıycak.
Ya da aksine her şeyi gözünün önünde bırakarak,
Unutmaya çabalamadan 'yeniden çabalamaya' çalışacak.
Peki, sen olsan ne yapardın?

4 Mayıs 2014 Pazar

Bir Adam Tanıdım...

Her insanın tanışma evresi tesadüf olmaz belki ama O, başlı başına bir tesadüftü.
O, sakindi. Bir deniz gibi; bazen durgun, bazense dalgalarıyla kıyıyı tokatlarcasına hırçın. Konuştu, kendini anlattı. Kendimi anlatmama gerek yoktu, çünkü O, ikimizin yerine konuşabiliyor ve ikimizin yerine anlayabiliyordu her şeyi. Ben O'nunlayken dinlemeyi öğrendim, en çokta birine saygı duymayı.

O, bir mucize olsa da, yanlış zamanların ustasıydı. Vazgeçtiğim anda, hayatın yakasına yapışmayı bıraktığın anda gelmişti çünkü. "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna ne cevap verirdi bilmiyorum ama doktor olmalıydı kesinlikle. Neticede hiç bir doktor, O'nun kadar başaramazdı hastalarını bu derece iyileştirmeyi.

O'da benim gibi yazıyordu ama bir şey eksikti. Sanki kalemi bi tur boşa dönüyor gibi. Puzzle'ın bir parçası eksikmiş gibi. Çözmeye çalıştım O'nu, daha çok okudum ve zamanla daha çok tanıdım. Zamanla anladım ki, duygu eksikti yazılarında. Yazıları; hayaliydi, hayaldi. O an fark ettim ki, karşımda daha önce hiç bir kadına aşık olmamış bir adam vardı.

Öyle iyi bir kalbi vardı ki, O'nu tanıdıkça daha çok korkmuştum kırmaktan. Çünkü benim yaşantım sertti, belki bir parça da acımasız. Benimleyken üzülecekti sanki; dağılacaktı, korktum... Çektim kendimi iyice, dikenlerim batmasın diye duvar ördüm aramıza ama bilemedim bir gün bununda sorun yaratacağını.

Nedenini hiç anlayamadım ama ilk günden beri, kendimden fazla güveniyordu bana. İnsanlar bana hep güvenir, burada sorun yoktu, asıl sorun bende istemeden O'na güvenmeye başlamıştım. İlk fark ettiğimde paniğe kapılsam da, O'nunlayken güvenmekten korkmamayı öğrendim.

Hızlı gitmiyorduk aslında, aksine oldukça yavaş ve emin adımlarla yürüdük yolu. Ama atladığımız bi' nokta vardı. Ben, O gelene kadar çok fazla hata yapmıştım ve bedellerini her şekilde ödemiştim. Yaralarım bir neşter kesiği kadar derindi...

İnsanların gelmeleri ve gitmeleri doğaldı artık benim için, önemsemiyordum... Benim hayattaki en büyük rollerimden biri, beklemekti. O'da gidecekti bir gün biliyordum ve o yüzden diğerlerinden ayırmadım ama O kaldı. Bana rağmen kaldı...

Bir şeye isim koymak o şeyin daha çabuk tükenmesine neden oluyor gibi geliyor bana. O yüzden sevmem aradaki bağa isim koymayı. İsim koymaya çalışan insanları da anlamam, sevdiğini biliyorsan ve eminsen O'nunda seni sevdiğine, yeterli bence.

O, sevmemişti daha önce kimseyi benim gibi. Atalarımız aşk demiş buna, öyle gelmiş öyle gidecek. O, ait olmak istiyordu birine, sevdiği kadar sevilmek. Kıskanılmak belki, yada ne bileyim dünyanın iki kişilik yer olduğuna inandıracak bir kaç hareket veya cümle...

Benimse yalnızlıkla aramdaki bağ her geçen gün daha da güçleniyordu. Buna ben dahil kimse engel olamadığı gibi, O'da olamadı. O'nun tam tersine ben birine ait olmak istemiyordum. Kimseyi sevmemek, hatta kimse tarafından sevilmemek. Aynı yolda, farklı yönlere döndük istemeden...

O, benim tam tersime çok konuşur, çok soru sorardı. Aldığım tüm önlemler yetmemişti ve bana aşık olmuştu. Önemsediğim biri olmasaydı, zarar vermekten korkmazdım ama O'nu üzmekten, kırmaktan korkuyordum. Vazgeçmesi için umursamaz bir tavır takındım. Zorlanıyordu, hissediyordum ama bana aşık kalmasına da izin veremezdim, çünkü kalırsa daha fazla üzülecekti, biliyordum...

O, uzun bir yol istiyordu yürümek için. Bense daha önce denediğim ve yarı yolda kaldığım o uzun yolu, tekrar yürümeyi göze alacak kadar güçlü değildim. Üzmezdim O'nu hiç, üzmedim. Benden vazgeçmeye çabalıyordu ve başaramadığını söylüyordu hep, bense inanıyordum. Bir sabah başarmış olarak uyanacaktı...

Ani kararları vardı O'nun. Sonunu hiç düşünmeden attığı adımları, sonu hep pişmanlıkla sonuçlanan. Beni hiç üzmeyeceğini söyleyen O adam, başlamıştı üzmeye... Başta istemeyerek, sonra bile isteye... Masallarda ki gibi bir aşk yoktu ama O'nu inandırmak da zordu.

O' zeki biriydi ve artık hayattan ne alması gerektiğini daha iyi biliyordu ve daha güçlüydü. Hayalperest biriydi, hayatının gerçeklerden değilde, masallardan ibaret oluşmasını istiyordu. Bende O'na saygı duydum, masalını yaşarken yanında olacaktım. Olmadığına inandığı o gerçekleri ise, O'na ben yaşatmayacaktım.

Ben duygularımı açık bir dille anlatabilen biri olamadım hiç. O yüzden ağız dolusu diyemedim benim için ne derece değerli olduğunu. Söyleyemediğim gibi, hissettirmiyordum da. Korkuyordum belki de diğerleri gibi gideceğinden. O' da görmediği, duymadığı, hissedemediği bir şeye inanmadı doğal olarak ve gitmeyi seçti. Gitmesin diye seçtiğim yol, yine bir vedayla sonuçlandı. Ama kaderin bizim için yazdığı senaryoda rollerimiz henüz bitmemişti...

2 Mayıs 2014 Cuma

Beni Böyle Sev (şiir)



Sen her ağladığında, gözünden süzülen yaş, yanağına değil kalbime akar… 
Yüreğimi, bedenimi, kor gibi yakar… 
Üzme artık kendini yeter… 
Dünyalar benim olur sen bir gül yeter!..

29 Nisan 2014 Salı

Biz birlikte bu kadar muhteşemken, hala neden ayrı uyuyoruz?

EĞLENCELİ BİR PAZAR..
Pazar günlerinin sadece tatil günü olmasından daha fazlasına ihtiyacım var.
Mesela evli olabiliriz seninle, işte o zaman her şey çok farklı olurdu.
Sabah gözümü açarım, yanımda uyuyor olursun.
Tamamen dönerim sana doğru, sırasıyla göz gezdiririm sonra...
Önce gözlerin, burnun, dudakların ve boynun...
Sonra yine dudaklarına odaklanırım, bi' gülümseme beliriverir yüzümde...
Seni uyandırmamak için usulca kalkarım yataktan, pazar günü kim erken uyanmak ister ki?
Direk mutfağa gidip, güzel bi' omlet hazırlarım hemen, tam senin istediğin gibi.
Birde taze sıkılmış portakal suyu, sevdiğini biliyorum...
Yatakta beni göremediğinde evham yaptığını biliyorum,
Yanıma gelmen uzun sürmez, o yüzden hızlı olmalıyım.
Portakalları sıkmak için makineyi açtığımdan etraftaki sesleri işitemem.
Ve sende bunu fırsat bilir birden arkamda belirip, sarılırsın aniden.
Günaydın öpücüğüyle güne başlamak gibisi var mı?
"Elini yüzünü yıka, hemen gel hayatım her şey hazır." deyip öperim sonra seni.
Ardından seninle güzel bi' kahvaltı.
Elinden yemeği seviyorum, tıpkı senin sevdiğin gibi.
Hem biraz şımarsak ne olur ki.
Bugünü tamamen evde geçireceğimize göre, eğlence yaratmalı biraz.
Fotoğraf makinesini çıkar hadi gizlendiği yerden, seni çekmeyi seviyorum.
Sen kaçarsın bende evin dört bi' tarafını dolaşırım peşinden, her anını yakalamak için.
Bana gülümsemeyi seviyorsun da, fotoğraflarda seni gülerken yakalamak zor.
Seni kızdırmaya çalışırken çekip alıyorsun elimden makinayı.
Bende müzik açıyorum hemen, elimede saç fırçamı alıp yatağın üzerine fırlıyorum.
Sesim çok iyi değil ama, amaçta o değil mi zaten?
Çek bütün şapşal hallerimi, baktıkça güleriz.
Yeterince çektikten sonra atlarım kucağına hemen,
Öpeceğim de; "Hayatım sanki sakalların mı çıkmış biraz, batıyorlar."
Tüm gün seni öpmememe dayanamayacağın için traş olmaya gideceksin, biliyorum.
Tabi bende hemen peşinden, köpüğü sürmeni sinsice bekliyor olacağım.
Ve evet, köpüğü yaydıktan sonra hemen devreye girip bi' parça alırım.
Önce burnuna, kazayla da saçına başına gelebilir garantisi yok.
Amacımı anlayıp, traşı bırakarak benimle ilgilendiğinde emelime ulaşmış olacağım.
"Bunu sen istedin, gel buraya!" deyip, hızla çekersin beni kendine ve öpersin.
Köpükler ağızımın kenarına bulaşınca, önce bi' kızarım, sonra gülmeye başlarız...
"Devam et hadi hayatım, izliyorum seni." der traş olmanı beklerim.
Jileti her kaydırdığında gözlerime bakıp gülümsersin,
Bende her gülümsemene bir öpücük yollarım.
İşini bitirdiktan sonra, tabi ki losyonunu ben süreceğim ve yanan yerleri tek tek öpeceğim.
Kucağına alıp "İstikamet, salon marş marş." diyerek kanepeye otururuz.
"Sevgilim sen güzel bir film seç, bende mısırları patlatayım." deyip mutfağa koşarım hemen.
Film konusunda ne kadar karasız olduğunu bildiğimden acele etmeme gerek yok.
Mısırları patlattım ve birazda cipsle salona geri döndüğümde,
Sen muhtemelen filmlerle cebelleşiyor olacaksın.
"Hayatım karar veremedim, şumu olsun yoksa bumu?"
Kapak resimlerine göre karar verdiğimden "Sağdakini koy hayatım." derim hiç düşünmeden.
Film biraz romantik kokabilir ama eğlenceli.
Göğsüne yatarak izlediğim için arada bir uyuyup uyumadığımı kontrol edersin.
Özel bi' yeteneğim var karanlıkta ağzının yolunu hiç şaşırmam mesela.
Önce sana, sonra kendi ağzıma bi' mısır atıp, izlemeye devam ederim.
Film bitince, hakkında kısa yorumlaşır, yatağımıza gitmek için toplanırız.
Ben etrafı toplarken, sende peşimde dolaşırsın,
"Hadi ama, bırak oda kalsın gel hadi." diyerek.
İşimi bitirdikten sonra çekeleyerek götürürsün beni yatağa.
Filmden çektiğin kopyalarla biraz romantikleşirsin, bende hiç bozmam seni...
Sanki yüzümü unutmamak ister gibi dokunursun her bi' noktasına.
Bende sanki uzun süredir hasretmişim gibi çekerim kokunu içime ve öylece uyuya kalırız...

Şimdi söyle, benle hayat bu kadar eğlenceliyken,
Biz birlikte bu kadar muhteşemken, hala neden ayrı uyuyoruz?

27 Nisan 2014 Pazar

Yemişim gururunu, bana sen lazımsın..

Duyuyor musun beni?
Duyuyor musun sesimi, çığlıklarımı?
Görüyor musun beni?
Yokluğunda parçalanan benliğimi?
Hissedebiliyor musun kalbimi?
Acılarımı, ruhumu, varlığımı?
Beni hissedebiliyor musun?
Aklına ben gelince, ne hissediyorsun mesela?
Durgunlaşınca, gözlerin uzaklara dalınca,
Ya da ne bileyim, birinin gülümseyişinde beni yakalayınca,
Kokumu alınca, ya da birini öperken...
Aklının koridorlarından ben çıkmıyor muyum?
Yanında ki bunları hissedince, hiç sorular sormuyor mu sana?
Ne cevap veriyorsun merak ediyorum?
Hala beni unuttuğunu mu savunuyorsun etrafına?
Aklına bile gelmediğimi,
Hiç özlemediğini, iyi ki bitmiş dediğini mi söylüyorsun?
Yoksa susuyor musun benim adım geçtiğinde?
Boğazında ki o koca yumrukla yutkunuyor ya da gözlerin doluyor mu mesela?
Geceleri uykuya yenik düşmeden, attığım mesajları hatırlıyor musun?
Uyandığında telefonunda benden bir iz arıyor musun sende?
Sorularım var sana sorulmayı bekleyen...
Hikayelerim var, sen yokken biriktirdiğim,
Ve bakışlarım var, sadece senin için sakladığım...
Bi gelsen, nasıl sarılırım sana biliyor musun?
Yemişim gururunu, bana sen lazımsın...


26 Nisan 2014 Cumartesi

'O' adam..

Rimeli yastığa bulanmış bir kadın hayal edin,
Güneşten korkan, yüzünü saklayan bir kadın..
Elbiselerine, ayakkabılarına düşman,
Yastığıyla ve yorganıyla dost olmuş bir kadın..
Yabancılardan korkan bi kadın düşünün,
Hayatına aniden giren yabancıları..
Ya da daha önceden hayatında olan ama yabancılaşan insanları..
Unutmaktan korkan bir kadın düşünün şimdide,
Kaderine meydan okumak isteyen küçücük bir yürek,
'Unutmak' acısını tatmamak için kendini, bile isteye kandırmak..
Alışmaktan ölürcesine korkan bir kadın düşünün birde,
Önce birine, sonra biriyle o hayata,
Sonra O'nsuzluğa ve O'nsuz bir hayata alışmak..
Vedalardan korkan bir kadın düşünün şimdide,
Veda edemediği için yarım kalan hayatını..
Yine veda edemediği için arkasından bakakaldığı insanları..
Şimdi bütün bunları aynı kadında hayal edin..
Ve katlanamadığı her şeyi omuzlarına yükleyen 'O' adamı.

25 Nisan 2014 Cuma

Hayalimdeki Evimiz..

Aynı evde yaşamak istediğim biri var,
Televizyon karşısında şirin bir kanepemiz, üzerinde de tabi ki biz.
Kumanda savaşına gerek yok, ben zaten kumanda elimdeyken fazlaca sıkılıyorum.
Ama tabi televizyona dalıp benimle ilgilenmeyi unutursan,
Sonrasında ağır bir trip seni bekliyor olacak sevgilim.
Sehpaya ayaklarını uzatabilirsin, hatta bundan bende hoşlanırım.
Diş macununu ortadan sıkabilirsin, üşenmeden tekrar eski haline getirebilirim.
İşten geldiğinde kirli çoraplarını sepete at diye tutturarakta bunaltmam,
Eğilip almak çok mu zor yani.
Dışarıda yemek yemek zorunda  da değiliz ayrıca,
Hem ben zaten başkasının yaptığı yemekleri yemekten pek hoşlanmıyorum.
Sofra kurarken illa bana yardım et diye tutturmam,
Beni izlerken o sofrayı kurmakta gayet güzel olurdu.
Yemek yerken muhabbet edelim ama bak gözlerime arada, gülümse dudaklarıma..
"Günün nasıl geçti hayatım?" diye sor yine,
Ben anlatmaya başlayayım, sende hiç sıkılmadan öylece beni dinle.
Sözümü bitirdiğimde, dudaklarıma dalmış gözlerini yakalayıp gülümsemeyi seviyorum.
Çok konuştuğumda, dudaklarımdan öperek susturur musun beni?
Sonra tabi utanıp "Yemeğin bittiyse kaldırayım mı?" diyerek bende konuyu değiştiririm.
"Yardım et!" diye canda sıkmam ayrıca, aksine,
"Sen geç otur hayatım ben hemen geliyorum." diyebilirim.
Mutfağı yerleştirdikten sonra, elimde tatlılarımızla gelirim yanına.
En sevdiğin tatlı "kaymaklı ekmek kadayıfı" hemde bol kaymaklı, unutmadım.
Normalde çatalla yensede, sen kaşıkla yemeği seviyorsun, bunu da biliyorum.
Bitirdikten sonra ağzının kenarında kalan kaymağı silmeyi seviyorum, hemde her defasında.
Güzel bir film bulalalım mı?
Seninle film izlemeyi özledim.
Romantik, şöyle buram buram aşk kokan bir film iyi olmaz mı sencede?
Oradaki çocukla da seni kıyaslamam, hoş kıyaslasam sen yine en iyisi olurdun gözümde.
Filmin yarısında sızarsın yine.
Bende filmi yorumlarken fark ederim uyuyakaldığını ama inan hiç kızmam,
Hatta filmi kapar seni izlemeye başlarım.
Biraz geçtiğinde de sanki film yeni bitmiş gibi, uyandırırım seni.
"Pardon bitanem ya uyuyakalmışım, film nasıldı?" diye sorduğunda.
"İyiki uyumuşun hayatım, kötüydü zaten, bende sıkıldım kapadım." diyerek rahatlatarım seni.
Yatağa geçtiğimizde sağ taraf her zamanki gibi benim, sol senin,
Üşüyorsan soğuk ayaklarını ayaklarıma deydirebilirsin,
Ama lütfen sırtını dönerek uyuma olur mu?
Yüzüme bakarken gülümsesin dudakların ve öyle dal rüyana.
Ama ben hala seni izlemeye devam edeyim.
Bütün bunları bana daha fazla aşık ol diye yapıyor olabilirim.
İşe yarıyorsa sonsuza kadar benimle yaşayabilirsin, hiç şikayetçi olmam.
Ama yaramıyorsa bile yarıyormuş gibi yapıp, yanımda kal olur mu?

15 Nisan 2014 Salı

6'ya çeyrek kala..

Sevsen beni. Gözümün içine baktığında kendini kaybedecek kadar çok sevsen. Nefes almak gibi olsam senin için. Öyle sevsek ki, 'seni seviyorum' cümlesi anlamını yitirse. Gülen gözlerin, gözlerimin tam içindeyken çeneni ısırarak anlatsam seni sevdiğimi. Ve anlasan. Cevap versen; sarılıp kokumu ilk kez nefes alıyormuşcasına içine çekerek. Ve anlasam. Bi evimiz olsa seninle. Bilirsin, vanilya kokulu. Kapısında turkuaz bir saksı ve beyaz çiçekler olan bi ev. O eve girmek için saatleri saysam. Hep o anın enerjisiyle geçirsem günü. Ve girsem. Vanilya kokusu. Saat aynı, 6ya çeyrek kala. Gelsen. Sütlü kahveler yapsam sana. Önce kahveyi koklasan,sonra beni. Kafanı boynuma sokup öpsen, öpsen.. Kaçıp kurtulsam sonra kollarından. 'Acıktıım!' diye bağırsam. Belimden sarılsan yine, 'Şımarma da makarnaları getir' desem gülüşümü saklayarak. Makarna yapsak birlikte. O mutfak makarna değil, huzur koksa ama. Öyle ki ahşap beyaz iskemlelerinde bile oturanın gözlerinin içi parlasa. Şarabımız olsa bir şişe, ama karadut. 'En sevdiğimizden..' Onu içip bir film izlesek seninle. Filmdeki Londra'da tanışıp Paris'te evlenen o çifte baksak ,sonra sağımıza çevirsek kafamızı ve o kocaman mavi çerçevedeki siyah beyaz resmimize baksak bir de. 'En güzel aşk filmi biziz!' desek aynı anda. Dudakların bir kez daha benim olsa, kanıtlarcasına. İspatlarcasına bu aitliği. Bu eve, duvarlara, krem rengi o koltuğa. Yanımızdaki sehpaya uzatsam kolumu, ekoseli battaniyemizi alsam. 'Adım atmaya üşeniyorum' desem fısıltıyla. 'Burda uyusak?' Aynı ses tonuyla cevap versen. 'Sarılacaksak, farketmez.' Orda o koltukta uyuyakalsak birbirimizin nefesiyle. Ve ertesi güne senin ellerini yüzümde hissederek başlasam. Güzel olmaz mıydı?

2 Şubat 2014 Pazar

            NEDEN Mİ SEN!

İnsanların verdiği hayat sevgidir.
Niçin yalnız sana yazdığımı sorma, niçin yalnız sana geldiğimi…
Sana gelişim işte bundan. Sen aşkı anlatıyorsun, yaşatıyorsun bana. Çünkü yaşıyorsun.
O sözlerin kalbinden geldiğini kalbime vuruşundan anlıyorum ben. Sözlerin değil beni sana bağlayan, O sözlerini manasına vurgunum.
Niçin mi sen?
Sen benden önce vardın, varoluşun bu yüzden.
Ve sen benden sonrada varsın, sana tutunmam aşka ve varlığa duyduğum özlemden!
Sen benim sözlerimsin. Seni kalbime koyuşum bundan.
Ve sen dostsun. Ruhuma sığınak ararken haykırmam hep bu yüzden…
Ve sen dostsun, arkadaşsın. Sen içimi koruyan bir elbisesin. Ben ruhunun çıplaklığını örttüğün tenim. Sen de bunları yaşıyorsun ama saklıyorsun kendinden. Kalbinin sesini dinle bir an. Duyacak o zaman sevginin ve aşkın sesini. Bir liman aradığını ve bu limana sığınmak istediğini…

1 Şubat 2014 Cumartesi

''ERKEK DEDİĞİN''

        

Seni Elinin Tersiyle değil Avucunun İçiyle Kavrayacak.
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.

Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.

Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.

Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.

Erkek Dediğin, İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.Kaynakwh:

Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.

Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.

Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.

Erkek Dediğin, Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi
Cimrilikle Yapmayacak.

Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.

Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.

Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.

Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.

Erkek Dediğin, Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin, İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.

Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.

Erkek Dediğin, Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.

Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.

Erkek Dediğin, Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey...

Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.Kaynakwh:
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.

Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.

Erkek Dediğin, Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa...
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.

Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..

Erkek Dediğin, Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.

Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin, Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.

Hem Sevgilin, Hem Arkadaşın Olacak . .                             

29 Ocak 2014 Çarşamba

        EVİM OL, BENİM OL..

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum…
İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin.

24 Ocak 2014 Cuma

                                                           BİR TEK BEN KALACAĞIM
 Herkes güzel yüzüne aşık olacak güzel adam. Herkes gözlerinin berrak rengini sevecek senin. parfümüne bayılacaklar ama ter kokan tişörtünü koklamak tiksindirici gelecek onlara, senin kokunu benim kadar sevmeyecekler. En sevdiğin şarkıları dinleyip, en sevdiğin tarz kıyafetleri giyecekler ama en sevdiğin yemeği öğrenmeye çalışmayacaklar. O yemeği yapmak için saatlerce uğraşmayacaklar. Hadi yaptılar diyelim, senin tadıp, ''2-3 defa yapınca tamamsın'' dersen bozulup tavır yapacaklar. Eğer gerçekten beğenmediysen, vazgeçecekler sana  yemek yapmaktan.. Onlar, annene aşık olduğun için aşık olmayacaklar sana. Karşına çıkacak o kadınlar, en romantik anı saçma sapan bir espiri yapıp güldürmiycekler seni. O kadınlar, senin şımardığını görmeyecekler hiç, hep kendi egolarıyla meşgul olacaklar. Gözlerine bakmadığında çenen den tutup çevirecekler yüzünü, öpmek isteyecekler. Yatağına girmek için olmadık şeyler yapacaklar. Kırmızı kelimeler duymak için yanında olacaklar. Masumiyet, utanç kaynağı olacak onlar için. Sen bıkıp ayrıldığında, başka birini bulacaklar hemen. Kimse senin için yaratıldığını düşünmeyecek. Çünkü, sen hep bana ait kalacaksın. Çünkü, sana her şeyinle aşık, bir tek ben kalacağım...

20 Ocak 2014 Pazartesi

                                ŞÜKÜRLER OLSUN


  • Bir sahil kasabasına çeksek arabamızı. Şansımız yaver gitse, tahta bir ev bulsak ilk uğradığımız yerde. Etraf sakin olsa, sanki ıssız adaya düşmüşüz gibi. Kapısının önündeki amcaya. ‘10 günlüğüne kiralıyoruz’ desen ve sesinin yankısı iliklerimde hissedilse. Ne huzur ama. 10 gün sen,ben,bi sahil,biraz müzik,biraz şarap. Nefes alsam derin derin. ‘Meğer ne çok ihtiyacım varmış buna’ desem. Telefonumu alsam elime. ‘Üff, bizimkiler kavga etmiş yine’ diye söylensem. ‘Düzeltmek lazım aralarını’ Telefonu yavaşça alsan elimden. Sanki o anı bozmaktan korkar gibi bir sessizlikle fısıldasan, ‘10 gün boyunca sadece biz varız, duydun mu?’ Gözlerimi elindeki telefonumdan ayırıp gözlerinin içine baksam; ‘Sadece biz’ diye yinelesen. Belimi sımsıkı sarıp kendine çeksen. Sahiplenir gibi. ‘Senin dudaklarına böyle yakınken başka bir şey düşünemem zaten, kuşkun olmasın’ desem gülümseyerek. Yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan kucaklayıp yukarı çıkarsan beni. Çok ciddi bir iş yapıyormuşçasına. O aşina olduğum ciddiyetin sevimlilğine kapılsam yine. Sıksam yanaklarını. Yine de gülmesen sen. Bu ifadeni ne çok sevdiğimi bilsen. Gıcırdayan tahta parkeli bu evi bizimmiş gibi benimsesek. O yatakta bizimmiş gibi uyusan. Yolun yorgunluğundan uyuyakalmandaki o masumluğu sevsem. Sonra göğsündeki ‘benim yerim’ dediğim o çukura soksam başımı. Kokun. Her şeyi unuttursa bi anda.. Benim olduğunu bir kez daha iliklerimde hissetsem. Ve ‘Seninim’ desem usulca. Uyusan bile duymuşsun gibi mutlu olsam. Gözlerimi kapatıp derin bi nefes alsam ‘Şükürler olsun’ desem minnetle. ‘Şükürler olsun..


''Bir İnsanı Unutmak;
Hiç Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insani hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mı hiç?
Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana, ne kadar katlanılmaz bir
gerçek değil mi sen hala bu kadar sevgili iken?
Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi?
Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu işitememek, artık sonunun “Pi” hali değil mi?
Biliyorsun değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek, belki su an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak ne zordur değil mi?
Ne kadar eritir insanı fark etmeden. Sende biliyorsun değil mi bunları.
Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdun mu hiç? Hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına. Güzel bir cafe keşfettiğinde, güzel bir film seyrettiğinde, güzel bir şarkı dinlediğinde güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi paylaşamadığın için onunla.
Bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada? Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi?
Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün oldu mu hiç?
Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanın yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç?
Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi?
Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç?
İçinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin, özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç?
Kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın zamanlar. Gücünün, hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını
susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç?
Hiiiiiiiç…. Hiiç… hiç… bir hiç..''