4 Mayıs 2014 Pazar

Bir Adam Tanıdım...

Her insanın tanışma evresi tesadüf olmaz belki ama O, başlı başına bir tesadüftü.
O, sakindi. Bir deniz gibi; bazen durgun, bazense dalgalarıyla kıyıyı tokatlarcasına hırçın. Konuştu, kendini anlattı. Kendimi anlatmama gerek yoktu, çünkü O, ikimizin yerine konuşabiliyor ve ikimizin yerine anlayabiliyordu her şeyi. Ben O'nunlayken dinlemeyi öğrendim, en çokta birine saygı duymayı.

O, bir mucize olsa da, yanlış zamanların ustasıydı. Vazgeçtiğim anda, hayatın yakasına yapışmayı bıraktığın anda gelmişti çünkü. "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna ne cevap verirdi bilmiyorum ama doktor olmalıydı kesinlikle. Neticede hiç bir doktor, O'nun kadar başaramazdı hastalarını bu derece iyileştirmeyi.

O'da benim gibi yazıyordu ama bir şey eksikti. Sanki kalemi bi tur boşa dönüyor gibi. Puzzle'ın bir parçası eksikmiş gibi. Çözmeye çalıştım O'nu, daha çok okudum ve zamanla daha çok tanıdım. Zamanla anladım ki, duygu eksikti yazılarında. Yazıları; hayaliydi, hayaldi. O an fark ettim ki, karşımda daha önce hiç bir kadına aşık olmamış bir adam vardı.

Öyle iyi bir kalbi vardı ki, O'nu tanıdıkça daha çok korkmuştum kırmaktan. Çünkü benim yaşantım sertti, belki bir parça da acımasız. Benimleyken üzülecekti sanki; dağılacaktı, korktum... Çektim kendimi iyice, dikenlerim batmasın diye duvar ördüm aramıza ama bilemedim bir gün bununda sorun yaratacağını.

Nedenini hiç anlayamadım ama ilk günden beri, kendimden fazla güveniyordu bana. İnsanlar bana hep güvenir, burada sorun yoktu, asıl sorun bende istemeden O'na güvenmeye başlamıştım. İlk fark ettiğimde paniğe kapılsam da, O'nunlayken güvenmekten korkmamayı öğrendim.

Hızlı gitmiyorduk aslında, aksine oldukça yavaş ve emin adımlarla yürüdük yolu. Ama atladığımız bi' nokta vardı. Ben, O gelene kadar çok fazla hata yapmıştım ve bedellerini her şekilde ödemiştim. Yaralarım bir neşter kesiği kadar derindi...

İnsanların gelmeleri ve gitmeleri doğaldı artık benim için, önemsemiyordum... Benim hayattaki en büyük rollerimden biri, beklemekti. O'da gidecekti bir gün biliyordum ve o yüzden diğerlerinden ayırmadım ama O kaldı. Bana rağmen kaldı...

Bir şeye isim koymak o şeyin daha çabuk tükenmesine neden oluyor gibi geliyor bana. O yüzden sevmem aradaki bağa isim koymayı. İsim koymaya çalışan insanları da anlamam, sevdiğini biliyorsan ve eminsen O'nunda seni sevdiğine, yeterli bence.

O, sevmemişti daha önce kimseyi benim gibi. Atalarımız aşk demiş buna, öyle gelmiş öyle gidecek. O, ait olmak istiyordu birine, sevdiği kadar sevilmek. Kıskanılmak belki, yada ne bileyim dünyanın iki kişilik yer olduğuna inandıracak bir kaç hareket veya cümle...

Benimse yalnızlıkla aramdaki bağ her geçen gün daha da güçleniyordu. Buna ben dahil kimse engel olamadığı gibi, O'da olamadı. O'nun tam tersine ben birine ait olmak istemiyordum. Kimseyi sevmemek, hatta kimse tarafından sevilmemek. Aynı yolda, farklı yönlere döndük istemeden...

O, benim tam tersime çok konuşur, çok soru sorardı. Aldığım tüm önlemler yetmemişti ve bana aşık olmuştu. Önemsediğim biri olmasaydı, zarar vermekten korkmazdım ama O'nu üzmekten, kırmaktan korkuyordum. Vazgeçmesi için umursamaz bir tavır takındım. Zorlanıyordu, hissediyordum ama bana aşık kalmasına da izin veremezdim, çünkü kalırsa daha fazla üzülecekti, biliyordum...

O, uzun bir yol istiyordu yürümek için. Bense daha önce denediğim ve yarı yolda kaldığım o uzun yolu, tekrar yürümeyi göze alacak kadar güçlü değildim. Üzmezdim O'nu hiç, üzmedim. Benden vazgeçmeye çabalıyordu ve başaramadığını söylüyordu hep, bense inanıyordum. Bir sabah başarmış olarak uyanacaktı...

Ani kararları vardı O'nun. Sonunu hiç düşünmeden attığı adımları, sonu hep pişmanlıkla sonuçlanan. Beni hiç üzmeyeceğini söyleyen O adam, başlamıştı üzmeye... Başta istemeyerek, sonra bile isteye... Masallarda ki gibi bir aşk yoktu ama O'nu inandırmak da zordu.

O' zeki biriydi ve artık hayattan ne alması gerektiğini daha iyi biliyordu ve daha güçlüydü. Hayalperest biriydi, hayatının gerçeklerden değilde, masallardan ibaret oluşmasını istiyordu. Bende O'na saygı duydum, masalını yaşarken yanında olacaktım. Olmadığına inandığı o gerçekleri ise, O'na ben yaşatmayacaktım.

Ben duygularımı açık bir dille anlatabilen biri olamadım hiç. O yüzden ağız dolusu diyemedim benim için ne derece değerli olduğunu. Söyleyemediğim gibi, hissettirmiyordum da. Korkuyordum belki de diğerleri gibi gideceğinden. O' da görmediği, duymadığı, hissedemediği bir şeye inanmadı doğal olarak ve gitmeyi seçti. Gitmesin diye seçtiğim yol, yine bir vedayla sonuçlandı. Ama kaderin bizim için yazdığı senaryoda rollerimiz henüz bitmemişti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder